ZOR YILLAR

                                         ZOR YILLAR.1

            Etrafımı kolaçan ediyorum, yakın dostlarıma ve başkalarına bakıyorum; Umutlarını koruyandan daha çok umutlarını kaybedenler var hatta daha kötü günler göreceğiz bunlar iyi günlerimiz diyenler bile var. Daha da karamsar konuşanları bile var,  bir daha eski günleri özleyeceğiz  o günleri arayacağız diyecek kadar keskin konuşanlar var..

           Bir başkaları da her şeyin daha güzel olacağını sabretmemiz gerektiğini inanmış gibi topluma aktarmaya çalışıyor..

           Bense arada kalmak istemem. Önce eskileri yaşayacaksın, sonra konu hakkında yorumda bulunacaksın, tıpkı benim gibi.

           --------

           Gençlik çağlarına eriştiğimiz yıllarda  bazen evdeki yemekleri beğenmeyin sofraya tekmelediğimiz, veya ailece yediğimiz yemeklere burun kıvırdığımız zamanlarda babam bazen  kendi zamanında gelişen yokluk günlerini   anlatırdı.

           Rahmetli babam Osman Keskin; Korgun/Çankırı 1900 doğumlu, bize anlattığı devirler her halde 14 -16  yaşlarında gibi yani 1914-16 yılları.

           Osmanlı’nın son günleri, Ülkemiz Birinci Dünya savaşına sokulmuş ve memleketin  önemli şehirleri işgal edilmiş Anadolu’da tüm erkeklerin hemen hemen 7 den 70 e dedikleri gibi tamamına yakını silah altına alınmış, Ailelerde yaşlılar, kadınlar ve çocuklara kalmış. Evde yetişkin erkeği olmayan ailelerde tüm sorumluluk kadınların omuzlarına yüklenmiş.

          Ülkede sıtma, tifo, dizanteri, çiçek ve kızamık gibi hastalıkların kol gezdiği zamanlar. Çocuk ölümleri son derece fazla ve ortalama insan ömrünün henüz 45 e ulaşamadığı yıllar. Erkek ve kadınların 60 ve daha yukarı yaşta pek nadir görülür, ki işte o yıllara biz hep ”ZOR YILLAR” deriz.

           Babam anlattığı o yılları şöyle anlatıyordu. “Ülkemiz ekonomik yönden oldukça kötü, yokluk kıtlık ve salgın hastalıklar müzdarip olan halk bitkin vaziyette. Her Allah’ın günü Korgun’da en az iki veya üç kişi vefat ediyor. Cenaze ve defin işleri yine kadınların omuzlarında. Hemen hemen her sabah sabah erkenden Anneanneme  kadınlardan birisi gelip “Afife abla filanca öldü mezar kazdıracak kimseyi bulamadım, Aman nolursun  Osman’ı gönderiver de bize yardım etsin” diye çok gelenler olurdu. Bende bazı gider bazen de hastalık numarası yaparak gitmezdim.

            Yine hiç unutamam bir hatırasını da göz yaşını bilerek anlatmıştı. “O yıllarda yokluk ve kıtlık zamanları, inanın altı aydır  ekmek yüzü görmediğini anlatırken de şu anısı çok önemli, “Babam iki arkadaşı ile birlikte eşek ve katırlarla  İstanbul’da çalışan köylülerimize para ve eşya götürüp getirme işleri yaparken her nasılsa uzun müddet eve gelemediğinden dolayı İstanbul’dan Korgun’a gitmekte olan köylümüzün birisinden anama mektup göndermiş, Mektubu okuyacak kimse yok, Bir sabah beni de yanına alarak ve  mektup okutma bedeli ise eteğine üç yumurta koyarak doğruca bizim Örenbaşı mahallesinde Bekirkalfogilin hoca efendiye, yani rahmetli Bekir ve Mehmet Pekel’in dedeleri olan Hoca efendiye gittik,  ama birazda zamansız mı gitti ne, onların ailecek sabah kahvaltı zamanı, eşi sofrayı kurdu, tarhana çorbasını büyük bir leğene boşalttı ve etrafına bazlamaları dizdi, Eh bende 6  aydır da ekmek yüzü görmedim ya, gözüm sofrada kaldı. Hoca efendi anneme  “-Afife hanım sofraya buyurun”, fakat annem kendisinin ve benim çok aç olduğunu biliyor ama çok onurlu bir kadındı, Hoca efendinin ısrarlarına rağmen  “–Şimdi sofradan kalktık efenda  (hoca efendi) size afiyet olsun dedi ama beni de sakın oturma diye sessizce muştalıyor. Ama gözüm de bazlama ekmeklerinde, tüm ısrarlara rağmen  annem ne kendisi nede benim oturmama müsaade etmedi tek söylediği “-Şimdi sofradan kalktık hocam size afiyet olsun”.

          Bir köşede tarhana çorbasına kaşık atanları yutkuna yutkuna gıpta ile seyrederken nihayet hoca efendinin aile efradı sabah kahvaltısı yapılarak  sofra ortadan kalktı. Sıra geldi babamın mektubuna, Annem mektubu okuttu, eteğinde getirdiği yumurtaları da hanımına teslim ederek evden ayrılacağımız sırada Hoca efendi hanımına “çocuk aç galiba iki bazlamayı çocuğa ver”, deyince muhterem hanımı bana iki bazlamayı verdi, ceketimin altına anam  görmeden soktum,  Onların biraz avluları biraz büyük, vallahi onların avlu kapısından çıkmadan  bazlamaları nasıl yuttuğumu hiç unutamam.”

         İşte bu yıllar “ZOR YILLAR”.

         Benim her şeyin toz pembe olduğu gençlik yıllarında ki gibi beğenmediği yemeğe burun kıvıranlar, damak tadı hoşuna gitmeyen yemeklerin bulunduğu sofraya tekme atan gençler, illa zor günler geçirmeniz gerekmez,

        Alın teri ile para kazanmayan paranın kıymetini bilemezmiş.

        Geçmişten ders çıkarmak gerek.

                                              Necati KESKİN

                                               01.Eylül.2023

0 Yorum
sonsoz 14 11 2023 tarihinde ekledi.
İsminiz:
E-Posta: (Opsiyonel)
Sembol: smilewinkwassattonguelaughingsadangrycrying

| Beni Unut
Content Management Powered by CuteNews