GEÇMİŞ YILLARIMIZDAN -1-
Kara Buğday Unu
İlerlemiş yaşımız kemaline erdi. Eski günleri özleyenlere ve bilmeyen gençlere biraz da nostalji yapalım dedim..
Korgun’da 1955 – 60 lı yıllar, bizim için dünya hayatının ne olduğunu takmadığımız, geçimin, seçimin ne olduğun bilmediğimiz mutlulukla geçen çocukluk yıllarıydı o yıllar…
Evimizde ise arada sırada rahmetli anam “kara buğday” unundan yapılan bazlama ekmeğini pek sevmezdik de, illa da has un denilen “beyaz katkılı un” dan bazlama ekmeği isterdik, en azından sabah tarhana çorbasına veya arada sırada kahvaltıda sobanın üzerinde tıkırdayarak demlenen çaydanlığın sesi ile yine soba üzerinde kızarttığımız bazlamanın üzerine sürülen kuyruk veya don yağı, onun üzerine de hafif tuz sepeledim mi o sabahki kahvaltının tadına doyum olmazdı.
O günün şartlarına göre “Kara buğday” unundan yapılan ekmeklerden yemek, fakirlik belirtisiydi, hele 60 lı yıllardan sonra çocuk aklımızla, babamın haftada bir Çankırı’nın pazarı olan Çarşamba günleri getirdiği somun ekmeği ile kahvaltıda veya diğer öğünlerde de birlikte yemek dünyanın en ayrıcalıklı insanı sayardık kendimizi. Bazen de köy ekmeğinin arasına katık olsun diye koyardık somun ekmeğini.
Rahmetli Anacığım bir haftalık yetecek kadar bir tekne hamuru köy fırınına gidip yaptığı o köy ekmeğine burun kıvırırdık. Birde o yıllarda pasta, kurabiye nasıldır belemeyiz, Anam da diğer köylü kadınları gibi pasta ve kurabile yapımında pek maharetli değildi. Yalnız arada sırada Korgun’da meşhur “Nokul” veya “kötü kız çöreği” denilen tatsız kurabiye, o yılların kıymetli yiyecekleriydi, Birde unutmadan söyleyeyim, Bizim yörelerde uzun pidelere benzer Korgun’da “Hamursuz” denilen, içerisine mikroskopla bile zor görebileceğin kıyma ve bol kıyılmış soğanla karıştırılmış bir pide çeşidi idi. Yalnız bu yazdığım “Nokul, kötü kız çöreği veya hamursuz” gibi yiyecekler her zaman canın istediği zaman yapılmaz. Bu saydıklarım yıl içerisinde ve daha çok özel günlerde yapılırdı.
Ankara’da okurken Kimya Sanat Enstitüsü Müdürünün oğlu benim sınıf arkadaşımdı. Onun yaş gününde annesinin isteği üzerine arkadaşlarıyla birlikte evine davet etti, İşte orada nasıl yapıldığını bilmiyorum ama ilk pastayı orada tanıdım ve çok ta hoşuma gitmişti. Kuru Pastayı biliyordum, yılda bir veya iki kere Çankırı’ya her gittiğimizde Latif Amca’nın şekerci dükkanından alırdık.
İlkokullarda yerli malı haftası veya yılda bir kere tüm okul öğrencileri Söğütlü çayırına pikniğe götürürdü öğretmenlerimiz, pikniklerde öğrencilerin kendilerine has yiyecek çıkınlarında has undan yapılan yumurta ile yağda kızartılan “Yumurtalı ekmek”, yumurta haşlaması veya ayrıca kuzine sobasında kara buğday unundan yapılan çörek çıkardı. Hoş o çöreklerde Kara buğday unundan yapılmış olması dolayı çok esmer olunca hiçbir arkadaş da pek el uzatıp yemezdi ama diğerlerini uçururduk.
Şimdi bunları neden yazdım. Çünkü biz şimdi nereden bileceklerdi ki 65 – 70 yıl sonra en makbul unun köy unu “Kara buğday unu” olacağını...
Nereden bilecektim ki, arada burun kıvırdığım köy fırınından çıkmış mis gibi köy ekmeğinin bu kadar revaçta olacağını,
Dedim ya o yıllarda zenginin yaptığı her şey garip gelirdi fakire, ama dünya tersine döndü galiba şimdi ise fakirin yaptığı her şeyi garip geliyor ve özenti veriyor zengine...
Evlerinde kendi eliyle yaptığı tahta divanı ve onun dallı güllü firfirli örtüsü içerisi ot doldurulmuş yan yastıkları, öğrencilerin kendine ait çalışma odasının yoktu, tüm aile bir odada, 5 numara gaz lambası ışığında ders çalışırdık, sabah kahvaltısında leğene dökülen tarlana çorbasına “karabuğday” unundan yapılan fırın ekmeğini doğrayarak kaşık atardık, Haftada bir gün de olsa çaylı kahvaltıda köy peynirimiz vardı ama her eve girmeyen zeytini yarım yarım, yiyerek ekmeğe katık eederdik. Daha sonra Okula giderken göğüslük dediğimiz “okul önlüğümüz” ve beyaz yakalığımızla elimize aldığımı annelerimizin dikiverdiği bez torba veya tahta çantalarımızla okulun yolunu tutardık.
Aileler evlerinde besledikleri bir kaç tavuğundan elde ettiği yumurtayı saklayıp evin ufak tefek ihtiyacını karşılamak için satması o gün için normaldi ama bu gün için garip şeylerdi...
Çocukluk yıllarımızın “Geçmiş yıllarımızdan -2- Sobalı Günlerimizi” başka bir gün yazarız elbette..
Bizlerden daha çok eski yaşlılarımız, her elli yılda devir değişiyor derlerdi, meğer söyledikleri doğruymuş ne bileyim bu günlerde eskilerin revaçta olduğunu…
Görüşmek dileğiyle sağlıklı ve huzurlu günler dilerim.
Necati Keskin
01.Ağustos.2023